26 Eylül 2016 Pazartesi

ATİNA GEZİ REHBERİ : ADIM ADIM ATİNA

Hazırlıklar bitti. Bavullar toplandı ve malum gün gelip çattı. Uçağa binip fı-fıt diye Atina'ya gideceğiz. Hala hatırlıyorum ilk uçaktan indiğimde Atina'da değil de kendimi ülkemde Ege'de herhangi bir yerde hissetmiştim. Atina, o kadar bizden, kültürler o kadar ortak ki, insan buraya daha önce neden gelmediğini sorguluyor. Ben gitmeden önce soğuk bir Avrupa şehri beklerken, karşılaştığım insanların sıcaklığı, kriz olmasına rağmen ki sokaklardaki kalabalık, sakinlik beni mest etti doğrusu.



Atina'ya bu ayın başında gittik ve hava durumu için şöyle söyleyebilirim, evet klasik Akdeniz iklimi var ama kesinlikle bizden daha sıcak bir ülke. Bu dönemde gidecekseniz giderken bunu göz önünde bulundurup, şapka, gözlük güneş kremi hatta yanmak istemiyorsanız üzerinize bir gömlek alın derim.Eylül olmasına rağmen yazın yakıcı sıcağını buram buram hissettim. Atina'da gezilecek çoğu yerin açık havada olması sebebiyle bence bu şehre gelinecek en güzel mevsim bahar ayları. Yazın sıcağında erimek olası.Kışın da güzel bir alternatif ama açık havadaki antik kalıntıları görmek sıkıntılı olabilir.

Biz bu tatile sırt çantalarımızla çıkıp, otelde de kalmadığımız için eşyalarımızla bütün gün gezmek durumunda kaldık. O sıcakta sırt çantasıyla dağ bayır demeden yürüdük. İşte gezme aşkı, işte şampiyon :)

Her türlü korumam tamam olsa da sıcak öldürüyor

Uçaktan inince ilk işimiz pasaport kontrolden geçip metroyu bulmak. Metro yazılarını takip edip havaalanından çıkınca yoldan karşıya geçiyoruz ve metroya biniyoruz. Metro biletleri tek kullanımlık ve tek yön olarak 9 euro. Yani giderken aynı bileti kullanamıyorsunuz. Bu önemli çünkü olur da dönüşte de aynı bileti kullanırım gibi bir çakallık peşindeyseniz, ve kontrole denk gelirseniz yüksek bir para cezası yiyeceğiniz aklınızda bulunsun. Atina'da kaldığımız süre boyunca biz sadece havaalanından merkeze giderken ve akşam arkadaşlarımızla buluşacağımız yere giderken metro kullandık. Bana göre bir şehir en güzel yürüyerek gezildiği için seyahatlerimizde mümkün olduğunca tabanvayı kullanıyoruz. Atina'da bu bakımdan turist dostu bir şehir.Gezip görülecek yerler hep birbirine yakın ve yürüme mesafesinde. Yürümeyi seviyorsanız metroyla işiniz olmayacak ama yine de metro kullanacaklar için tek kullanımlık bilet yerine günlük bilet almak daha avantajlı aklınızda bulunsun.

Mavi hattı kullanarak 40 dakikalık bir yolculuk yapıyoruz ve Syntagma yani Anayasa Meydanı'nda iniyoruz. 

Parlamento binası

Burada Parlamento Binası ve efsun askerlerinin her saat başı olan nöbet değişimine denk geliyoruz. İşi tiyatroya dönüştürmüşler, görseniz de olur görmeseniz de.Denk gelirseniz görmedim dememek için izleyebilirsiniz. Toplamda beş dakika zaten.

Meçhul asker anıtı önündeki efsun askerleri nöbet değişimi

Burdan sonra havaalanında aldığımız haritayı başlıyoruz karıştırmaya. Öncelikle bu bölgede olan National Gardens, Panathinaiko Stadyumu ve Temple of Olympian Zeus tapınağını görmek için yol alıyoruz. Zaten sırayla birbirlerine yakın bir konumdalar ve bizimde dikkatli kullanmamız gereken zamanımız var.

İlk olarak Parlamento binasının ilerisinde, şehrin can damarı olan milli parkları National Gardens'a gidiyoruz. İçeride biraz dolaştıktan sonra çıkıyoruz. Büyük bir park ve içerisi soluklanıp oturabileceğiniz bir yer. Girişte bir ücret ödemiyorsunuz.

Milli Park

Buradan sonra Zappion adı verilen bir nevi kongre sergi sarayının önünden geçip Panathinaiko Stadyumu'na gidiyoruz. 

Zappion' da yanmış iki turist

Panathinaiko Stadyumu :  Antik çağda, şehrin koruyucu tanrıçası Athena adına düzenlenen Panathenaik oyunlarında kullanılan stadyum tamamı beyaz mermerden yapılan tek stadyumdur. Bu sebeple adına güzel mermerli anlamına gelen Kalimarmaro denilmektedir. Stadyum 1896 yılındaki ilk olimpiyatlara  ve 2004 yılındaki olimpiyatlarda bazı oyunlarda kullanılmıştır. 
Biz stadyuma tamamiyle açık ve görebildiğimiz için tekrardan ekstra bir ücret ödeyip girmedik o yüzden giriş ücreti hakkında bir fikrim yok.

Panathinaiko Stadyumu - Kalimarmaro


Ve haritadan bakıp biraz da soluklanıp istikametimizi Muhteşem Zeus Tapınaği'na çevirdik. 

Temple of Olympian Zeus :  Mitolojien Zeus' u duymayan yoktur sanırım. Tanrıların en güçlüsü ve göklerin hakimi. Bu tapınak Yunan topraklarında bilinen en büyük tapınaktır. Orjinalinde 104 tane devasa kolondan oluşan tapınaktan günümüzde çok azı hala ayaktadır. 

Temple of Olympian Zeus

Açıkcası bu tapınağa da girmedik. Gördüğünüz gibi açık alan sadece demirlerle çevrili. Soluklandığımız bir sırada boş bir alana denk geldik ve içeriyi gayet net bir şekilde görebildik. Burada bir şeyden bahsetmek istiyorum. Buraları görünce biz de ne hazineler var ama biz kıymetini bilmiyoruz,bilemiyoruz demekten kendimi alamadım. O kadar tarih, kültür keşfedilmemiş onca güzellik pazarlayamıyoruz. Buradaki tüm tarihi kalıntıları toplasan bir Efes bir Side etmez. Neyse konumuz Atina oraya döneyim.Bence bu işe gerçekten meraklı değil ve frizleri yorumlayabilecek bilgiye sahip değilseniz içeri girmenize gerek yok. Tabii ki tercih meselesi. 

Yine bu bölgede Arc of Hadrian yani Hadrian Kapısı var. Yol kenarında dikkat ederseniz geçerken görebilirsiniz. Roma İmparatoru Hadrian'ın şehre yaptığı katkılardan dolayı yaptırılmıştır.

Ve bu bölgeyi bitirdikten sonra tekrar Syntagma meydanına yürüyoruz. Acıktık, yorulduk, bir şeyler yiyip güç toplamamız dinlenmemiz gerekiyor. Aslında gelmeden önceki araştırmalarım sonucu Kostas' da denemek istiyordum souvlakiyi ama o kadar yorulduk ki akışına bıraktık ve meydandan karşıya geçince karşımıza çıkan ilk yere oturduk. Siz giderseniz aklınızda olsun bunu en iyi yapan Kostas'mış. 


Souvlaki, pideye sarılmış  isteğe göre etli, tavuklu, domuzdan yapılmış bir fastfood. Döner gibi düşünün.Gerçekten lezzetli ve oturduğumuz yer de adını hatırlayamasam da kaliteli, temiz bir yerdi. Biz 2 tavuk souvlaki, 1 greek salad ve 2 tane bira söyledik. Greek salad; domates,salatalık, soğan, feta peynirinden oluşan bildiğin çoban salata. Tek farkı peynirli olması. Yunanistan Avrupa'nın bir çok şehrine göre daha yaşanılabilir, ucuz bir ülke. Bu aldıklarımıza 13,5 euro verdik mesela. Ama bu fiyata biralar dahil değil. Biraları büyük istediğimiz halde geç gelince ikram ettiler. Öyle de tatliş bir millet. 

Dinlendik, yemek yedik, artık geziye devam etme zamanı.Açtık haritamızı bu bölgede gitmek istediğimiz yerlere bir bir baktık : Monastiraki, Ermou CaddesiAcropolis, Plaka bölgesi ve Anafiotika.

Syntagma'dan aşağı yürüyoruz.Atina'nın meşhur caddesi Ermou'dayız. İstiklal Caddesi'ne benzetilen bence alakası olmayan Ermou Caddesi'nden vitrinlere baka baka geçiyoruz. Burada bir sürü mağaza var. Biz de olmayan bir şey görürsem yakalayacağım diye gözümü dört açıyorum ama yok. 

Ermou Caddesi



Buradan hızlıca geçip aşağı doğru yürüdüğümüzde Monastiraki Meydanı'na geliyoruz. Bu meydan cıvıl cıvıl şehrin merkezi diyebileceğimiz bir meydan. Çeşitli kafeler, hediyelik eşya satan yerler, hep burada. 

Bu meydanda bilinmesi gereken faal durumda olmayan Tzisdarakis  Camii ve Athens Flea Markt yani Bit pazarı var. Bu bölge şehrin en hareketli en kalabalık yeri olmasına rağmen fiyatlar gayet makul. Viyana'da bir magnete 5 euro verip burada 1 euroya görünce kendimi kaybedip 15 tane alacaktım az daha :)  Bence hediyelik için en iyi bölge bu bölge. Her türlü seçenek ve fiyat mevcut, gezip ne almanız gerekiyorsa buradan almanızı tavsiye ederim yoksa, diğer bölgelerde bu kadar seçeneği bulamayabilirsiniz.Monastiraki benim Atina'da en çok sevdiğim bölgelereden biri oldu. 

Monastiraki Meydanı


Buraları gezip hayatımda gördüğüm en tatlı kafede soğuk bir şeyler içip sokaklarda kaybolarak Acropolis'in yolunu tutuyoruz.

Bu kafenin adı Bubble Tale, tatlı dekorasyonu dışında aslında  "teabar" yani bildiğin çaycı. Buraya mutlaka gitmenizi baloncuklu çaylarından içmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Atina'da tekrar gideceğim yerlerin başında geliyor.

Bu güzel yerden zoraki ayrılıp, tavernaları, kafeleri minicik şirin evleri  bolca olan Plaka bölgesinden geçiyoruz. Dönüşte buradaki sokaklardan birinde Yunanistan'ın meşhur içeceği frappemizi içeceğiz ama önce Acropolis! Saat ilerlemiş artık çok da sıcak olmaz herhalde çıkabiliriz diye düşünürken çıkarken yanıldığımı anlıyorum. O koca sırt çantalarıyla Atina'nın kurulduğu şehri arşınlıyoruz. Allah başka dert vermesin!

Biz Acropolis'e giderken, Anafiotika'yı gezip öyle antik kente girdik. 

Anafiotika ; Anafi adasından gelen yerlilerin Atina'da kurduğu yerleşim yeri.Atina'da mavi beyaz Yunanistan evlerini temsil eden tek yer denilebilir.Biz mavi beyaz evleri göremedik, o kısma kadar gitmeye halimiz kalmamıştı ancak o bölgede gördüğümüz evler kadarıyla gerçekten çok şirin bir yer. Mavi beyazlarını görmek de tekrar gitmek için bize bahane olsun. Burası benim hayalimdeki Yunanistan diyebileceğim üç beş yerden biriydi. 

Anafiotikada bunlardan bolca var

Buradan sonraki durağımız Acropolis.

Acropolis :  Kelime anlamı olarak yukarıda bulunan şehir demektir. Eski Yunanistan'da önemli yerleşim yerlerinde akropolis kurulur, tapınaklar, hazineler burada saklanırmış. Saldırı anında hazine ve diğer önemli şeyleri kaptırmamak amaç yani.

Acropolis'e geldik içeri gireceğiz, bilet alıyoruz. Unutmadan, Atina'da öğrenci kartımızı yanımızdan ayırmıyoruz.Atina'da girmek istediğiniz her yere öğrenci kartınızı gösterin. Ben Acropolis bileti 20 euro iken 10 euroya girdim içeri. Diğer atraksiyonlardaki durumu bilemiyorum. 

Burası bir antik kent, o yüzden buralarda biraz yapılarla ilgili bilgi de vermek istiyorum. Bence bu tarz tarihi yerlere araştırma yapmadan girdiğinde sadece taşa bakıyorsun ve bir anlamı olmuyor.  Umarım sıkılmazsınız.

Acropolis aşağıdaki plandaki, tarihi kalıntılardan oluşuyor. Biz hepsini gezmedik. Ama meraklısının işine yarayacağını düşünüyorum. 





Propylaia :  Acropolis'in giriş kapısı. İki taraflı dizilmiş sütunlardan oluşuyor.



Athena Nike Tapınağı : Propylaia'dan girince sağa doğru yürüdüğünüzde yapıyla ilgili bilgi veren panoyu göreceksiniz. Buradan tapınak biraz uzakta gözüküyor. İlk baktığımda güneşin de etkisiyle görememiştim. Şehrin koruyucu tanrıçası Athena ve Nike tanrıçasına yani zafer tanrıçası için yapılmış ufak bir tapınaktır. Yunan askerlerinin zaferlerinin betimlendiği frizlerle süslü bir alınlık ve sütunlardan oluşmaktadır. 

Buradan devam edildiğinde karşımıza hala faal olarak konser gibi etkinliklerde kullanılan zengin bir romalı tarafından yaptırılan Herodes Atticus Tiyatrosu çıkıyor. Biz gittiğimizde de etkinlik vardı.
Herodes Atticus Tiyatrosu

Ve buradan sonra antik kentteki en önemli yapıya geliyoruz. Parthenon. Hani Atina denildiğinde akla gelen o binadan bahsediyorum. 




Parthenon : Tanrıça Athena'ya ithafen yapılmıştır.Bakirenin Tapınağı anlamına gelir. İlk inşa edildiğinde kentin hazinesi burada korunmuştur. Daha sonra kliseye çevrilmiş, Osmanlı Devleti'nin fethinde ise camii olarak kullanılmıştır.Osmanlı döneminde aynı zamanda barut deposu olarak da kullanılmış, yine bu dönemde Venedik toplarının saldırısı sonucu pek çok sütun süsleme yok olmuştur.Tapınak parçaları İngiltere'ye götürülmüş ve hala Britanya Müzesi'nde sergilenmeye devam etmektedir.

Erekhtheion : Bu tapınak tanrıça Athena ve tanrı Poseidon için yapılmıştır. Bu tapınakta, kolonların bir kısmı iyonik tarzda yapılırken, bir kısmında kolonlar kadın figürlü heykellerden (karyatid) yapılmıştır.Bu karyatidler orjinallerinin birebir kopyası olup, heykellerin orjinalleri Acropolis Müzesi'nde sergilenmektedir. Sanırım bu tapınakta ki en ilgi çekici şey karyatidler ve tapınağın mitolojik hikayesidir.Çok uzun bir hikaye burada yazamıyorum, ancak ilgisi olanların okumasını tavsiye ederim.Gülmek garanti.



Erekhtheion - Karyatidleri görmemek mümkün mü?


Burada son olarak tepeden şarap ve eğlence Tanrısı Dionysos için yaptırılmış olan  Dionysos Tiyatrosunu görüyoruz.



Dionysos Tiyatrosu ve arkadaki cam bina Acropolis  Müzesi


Atina şehir manzarası ve Lykavittos Tepesi

Burada Parthenon'dan direk yürüyünce insanların çktığı balkonumsu bir teras var. Mutlaka buraya çıkıp Atina'ya tepeden bakmalısınız. Atina'da çok katlı binalar yok. Bütün şehri gezerken, sürekli Parthenon'u görebiliyorsunuz. En yüksekteki yapı Parthenon.

Artık bizim için Acropolis gezisi bitmiş, yavaş yavaş inme yoluna geçmiştik ki, bir seyir terası daha gördük. Burası çok kalabalık ve bildiğin kocaman kaya.Merak etmeyin merdivenle çıkılıyor ve de inerken mutlaka insan kalabalığından görürsünüz. Ancak girdiğiniz yoldan inişi gerçekleştirmeniz lazım. Hareket ederken dikkat etmek de fayda var. Hoplayıp zıplarken düşmek olası. Manzara gerçekten çok güzel. 





  • Bunun dışında Lykavittos Tepesi'ne (Kurtlar Tepesi) çıkabilirsiniz.Bizim vaktimiz kısıtlı olduğu ve Acropolis'deki manzaradan farklı bir şey görmeyeceğimizi düşündüğümüzden çıkmadık. Acropolis'i de tepeden görmek isteyenler çıkabilir. Tepeye yürüyerek veya finikülerle çıkabilirsiniz. Finiküler Ploutarchou st. 'den kalkıyor.
  • Acropolis Müzesi'ni gezebilirsiniz.
  • Roma dönemi kalıntılarını, eserlerini görmek için Roman Agora'yı gezebilirsiniz.
  • Atina'nın asi bölgesi Exarchia bölgesine gidip murala doyabilirsiniz.
  • Pire limanında,deniz kenarındaki restoranlarda yemek yiyebilir, daha uzun kalacaksanız, buradaki feribot seferlerini inceleyerek istediğiniz bir adaya gidip vakit geçirebilirsiniz.


Artık yeme-içme, dinlenme zamanı!

Frappe


Plaka'ya hatta Mnisikleous sokağına gidip frappelerimizi yudumluyoruz.
Burası merdinvenlere dizilmiş karşılıklı kafelerden oluşan cıvıl cıvıl bir sokak. Her daim kalabalık. İnsanlar yer bulamazsa kaldırımlara oturuyor. Burada meşhur olan kafelerde var tabii ki Giasemi gibi. Gitmeden önceki araştırmalarımda adını çokca duysam da bence bu sokakta herhangi bir kafeye oturabilirsiniz. Masalar insanlar iç içe zaten. Ben Atina'da şunu çok sevdim. Herhangi bir kafeye gidiyorsun sipariş vermeden ilk gelen şey su oluyor. Bir şise su ve iki bardak. Ondan sonra ne siparişi verirsen ver. Su ücreti ekstra alınmıyor.Ne kadar güzel düşünülmüş bir uygulama! 


Hep kalabalık

Yavaştan kalacağımız muhite geçme zamanı geldi.Orada Olympia'nın ailesi ile tanışıp güzel bir barbekü yapıyoruz. Ailesi de kendi gibi, tatlı, neşeli güzel bir aile. Kendimi evimde gibi hissettiğim ilk Avrupa ülkesi. Mutluyum, iyi ki geldik diye düşünerek uyuyorum.

Benim Atina deneyimim gezdiğim yerler bu şekildeydi. Çok güzel 3 gün geçirdim. Bunun 1,5 gününde şehri gezebildim. İlk gün barbekü, ikinci gün düğün ve son gün de uçağa yetişeceğiz derken benim Atina'da taverna deneyimim olmadı. Ancak 2. seferimizde büyük bir organizasyon yapmayı planıyoruz. Onun detaylarını da yeme-içme rehberi olarak anlatmayı düşünüyorum ama bakalım. Gün ola harman ola! 

Yazının ilk kısmı için; 

http://pelinsubostan.blogspot.com.tr/2016/09/atina-gezi-notlari-bolum-1-nasil.html




En sevdiğim Yunan tanrısı tabii ki Pan




Greek coffee











İbadethane - İnsanlar bunun o küçük kapısından içeri dilek dileyip mum bırakıyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder